Borsa Simsarlığından Ressamlığa Bir Anarşistin İzleri — Paul Gauguin

Çağatay Yıldız
4 min readMay 15, 2019

--

“Oraya gideceğim ve kendisini medeni addeden dünyadan elimi eteğimi çekip kendisine vahşi diyenlerle yaşayacağım”

Paul Gauguin

Fransız, sosyalist muhabir bir babanın ve aktivist-feminist bir annenin çocuğu Gogen. 1 yaşında gemi yolcuğunda babasını kaybeder. 16 yaşında kaçıp gittiği ve tam 6 yıl çalıştığı gemiden döndüğünde de annesinin öldüğünü öğrenir.

İyi bir acentada borsacı olur ve yükselir Gogen. Danimarka’nın göbeğindeki bu başarılı borsa simsarı cebine akan paraları resme yatırır. Dönemin her zengini gibi sanat koleksiyonuna başlar Gogen. Aldığı resimler sayesinde kendini sanat çevrelerine tanıtan Gogen kendi tablolarını kimi sergilere yollar ve parmağına bulaşan boyanın peşinden gider. Borsadan kalan zaman resim yapmaya yetmez ve işi tamamen bırakıp Paris’e gider. Maddi yönden dibe doğru yuvarlanan Gogen eşinden ayrılır ve tuvaliyle başbaşa kalır.

Büyük Fransız ressamın tuvale elinin alışmasına kadar geçen zamanın özeti tam olarak böyle. Hikayenin bu kısmı, o dönem Paris’i için çok cezbedici değil. Bir borsacı sanat tutkusunun peşinden gitmiş ve bir kaç tablo yapmış hepsi bu. ( Muhtemelen o dönem Paris, sanat camiasına kafasını sokmak için hayatını feda edenlerle doludur.)

The Embroiderer or Mette Gauguin 1878

Okyanuslara Uzanan Yolculuklar

Her sanatçı gibi çok inatçıydı Gogen. Olumsuz hiç bir eleştiriye aldırmadan üretmeye devam etti.(Kimi zaman yolladığı tabloların alay konusu olduğu dahi söylenir.) Hem de bu işe 40 yaşında başlamasına rağmen. Karnını doyurmak için sokaklarda afiş yapıştırdı bizim borsa simsarı ama yine de yılmadı resim yapmaktan.

Yüz yıl sonra tanınacak bir çok ressam gibi o da tutunamadı Paris’te. Aldı tuvalini Panama’ya gitti. Resimdeki ilk devrimini burada gerçekleştirdi. Kendi empresyonistliğine ilk çelmeyi burada taktı. Renkleri yükseldi Panama’da, pastele döndü, canlandı. Canlanan renklerine karşın hastalanıp Paris’e döndü Gogen.

Theo, Van Gogh’la tanıştırdı onu. Arles’e yanına taşındı Van Gogh’un. Bütün gün resim yapıp tartıştı bu ikili. Tartıştıkça aralarındaki bağ daha da arttı. Kendilerine katlanamayan bu iki dahinin birbirinin resimlerine katlanması da beklenemezdi zaten. Kimilerine göre hayran, kimilerine göre aşık Van Gogh kulağını kesti Gogen için. Kalan hayatı kardeşine Gogen için yazmakla ve acı çekmekle geçti.

Van Gogh Ayçiçekleri Çalışırken, 1888

Ve bizim Gogen buradan da bunalıp Panama’da yakaladığı o devrimin peşine, Tahiti’ye gitti. Yerlilerin olduğu kadar artık kentlilerin de olduğu Tahiti başka bir yere sürükledi Gogen’i. Yeni avrupa mimarisinin gölgesinde gezinen Tahiti’li çıplaklar derin yaralar bıraktı onda. Tekrar Paris’e döndü.

Baş döndürücü serüveni elbette bitmedi. Tekrar kendince yığınla neden biriktirdikten sonra Tahiti’ye döndü.

Onlarca Tahiti’li kadın çizdi. Kimi Tahiti’li kadınları — çocukken yatılı kaldığı Katolik okulundan olsa gerek — Meryem ana yaptı.

Kimi Tahitili kadınları “Where Do We Come From What Are We Doing Where Are We Going” tablosuna taşıdı.

Yıllar sonra o tahitili kadınlar öyle yer etti ki dünyada hepimizin bildiği İhsan Yüce’nin “ekmek şarap sen ve ben” ine taşındı.

“ kıskandım gogeni tahitilim” ( Yazıda Gaugin yerine Gogen yazmam da buradan gelir )

Two Tahitian Women
Where Do We Come From What Are We Doing Where Are We Going
Tanrı’nın oğlu

Tahiti topraklarını ve kadınlarını çok sevdi Gogen. Birçok kadın aşkı olup aktı hayatında. Tahiti’nin topraklarına ve o toprakların saflığına dair onlarca resim yaptı.

Ve yine yıllar sonra o topraklar döndü dolaştı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Eren Eyüboğlu’na mektubunda boy gösterdi:

“Yalınayak, başıkabak sahici bir Tahiti’li gibi aralarına karışmış… Onların dilinde şöyle bir öğreti varmış: ‘Aşık olun.. mutlu olursunuz’.Gaugin orada sevmek sanatını öğrenmiş. Tabiatı sevmesini…. Bir mavi gökyüzü parçasını, iki yeşil yaprağı, her şeyi sevmesini öğrenmiş…”

Bizim Gogen yanındaki Van Gogh tablolarını para için satmadı asla. Sakladı onları ömrünün sonuna kadar.

Bizim Gogen Tahiti topraklarında sömürgeciliğe karşı mücadele etti, hapis yattı. Kırık ayağı ve frengi hastalığı eşlik etti ona son döneminde. Kalp krizinden mi üzüntüden mi bilinmez sonunda düştü Tahiti toprağına…

Çelişkilerin ressamı oldu Gogen. Modernizmin ve ilkelliğin çelişkileri yaşadığı süre boyunca ruhunda dolandı durdu.

Ruhunu teslim ettikten sonra ise cenaze töreninde onun hakkında şöyle buyurdu piskopos Martin:

“Burada Gaugin isimli müteessir şahsiyetin, şöhretli sanatçının, Tanrı’nın ve doğru olan her şeyin düşmanının ölümünden daha çarpıcı bir şey olmazdı.”

--

--

No responses yet